19 Şubat 2013 Salı

4. Girona-İspanya


Güzel Avrupa şehirlerinin bir özelliği vardır. Hepsinin ortasından illa ki durgun akan hoş bir nehir geçer. Paris, Berlin, Prag, Floransa, Viyana, Roma... Hepsinde hakkında binlerce şiir, öykü, roman yazılmış hoş nehirler var. Avrupa şehirlerinin bu özelliği hep dikkatimi çekmiştir. Büyük ihtimalle sadece Avrupa şehirlerine özgü bir şey değil ama neyse.
Girona’dan da hoş bir nehir geçiyor. Kıvrıla kıvrıla şehrin ortasından geçip gidiyor.
Girona şehrine de tesadüfen gittik. Şehir Barselona ile Figueres arasında yer alıyor. Salvador Dali müzesini görmek için Figueres’e gitmiştik, Barselona’ya dönerken, hazır vaktimiz varken, Girona’ya da geçelim dedik. Sadece 4 Euro fazladan bilet parası verecektik ve yeni bir şehir daha görecektik. Değerdi. Aslında etkileyici bir şehir görmeyi ummuyordum. Hiçbir özelliği olmayan basit bir Katalan şehri görmeyi umuyordum. Fakat trenden iner inmez kendimizi ikinci bir Floransa’da bulduk! Kıvrıla kıvrıla akan Onyar Nehri’nın kıyısana çok eski olduklarını tahmin ettiğim güzel evler dantel gibi işlenmiş. Şehrin eski ve daha güzel olan kısmı, nehrin sağında, bir tepe üzerine kurulu. Tepede şehrin bittiği yerde, dev surlar başlıyor. Onların hemen altında iki tane dev kilise var: Sant Feliu ve Sant Pere de Galligants. Gotik mimarı tarzının özelliği herhalde ya da gün batımına doğru orada olduğumuzdan olacak pek karamsar bir havaları vardı. Ama oraya gidenin mutlaka görmesi gereken yerler diye düşünüyorum.  Kapalı olduklarından biz onları ancak dışarıdan görebildik. Bu iki dev hıristiyan yapısına rağmen Girona’da çok büyük bir Yahudi cemaati de var. Genelde El Call adlı çok eski bir mahallede toplanmışlar. Dar ve dik sokaklardan geçerken birçok yerde Yahudi simgelerine rastladık. Kendimi bir Umerto Eco romanında hissettim. Bir yanda hıristiyanlar diğer yanda yahudiler ve gizli tarikatlar... Var mıdır? Bilmiyorum, ama şehrin mistik bir havası olduğu kesin.
Gün batımını yakalamak için dik ve dar sokaklardan yukarı çıktık. Şansımıza surların üzerinde çok güzel bir seyir terası bulduk. Bol bol fotoğraf çektik. Şehre aşık olduk. 

Şansımız bu kadarla da kalmadı, o gün Katalanların geleneksel bir bayramı vardı herhalde. Nehir kenarına yakın bir meydanda şenlikler yapılıyordu. Fırsattan istifade onlara da katıldık. Daha sonra nehrin öteki yakasındaki fuarı görmeye gittik. Tam bizim Türkiye’deki gibi herkesin evinde ürettiklerini getirip sattığı ilginç bir fuardı. Değişik değişik peynir çeşitleri, değişik yiyecekler, etler, giysiler, tatlılar... Burnum daha önce almadığı kokuları aldı. Kah beğendi kah beğenmedi. Gezmenin bu özelliğini seviyorum, beş duyumuza yeni girdiler sunuyor hep... En çok göze ;)
O günün gecesi-sabaha karşısı- Türkiye’ye döneceğim için akşam 9-10 gibi trene binip Barselona’ya döndük. Girona’yı bitiremedik. Gezip görecek çok yer vardı daha. Mesela uzaktan gördüğüm harika bir parkı vardı. Orayı gözüme kestirdim ve o mistik sokakları ve dev cüsseli yapıları gündüz gözüyle ayrıntılı bir şekilde gezmek isterim. Tadı damağımda kaldı...




Tabii o tarihi dokunun içine yedirilmiş ultra lüks markaların dükkanlarını sevmedim. Hep sevdiğim şeyleri yazacak değilim ya :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder