9 Aralık 2013 Pazartesi

Yeni ve Güzel Bir Yürüyüş Rotası: Defne Yolu, Samandağ, Hatay - Farklı Kültürlerin İçinden Geçen Yol



Bu seferki yazımda memleketimden (Hatay’dan) bir rotayı tanıtmak istiyorum. Bilenler bilir, Hatay’da, özellikle Antakya’da gezilecek görülecek yerler çoktur. Antakya merkezde bulunan turistik mekanları, Arkeoloji Müzesi, Eski Antakya Evleri, Sen Pierre Kilisesi vs. genelde herkes bilir fakat Defne Yolu az bilinen bir rota ve bence bilinmeyi hak ediyor. Belki de gelecekte Likya Yolu kadar popüler bir yol olur. Buna bir katkım olursa ne mutlu. Ağustos 2013’te bu rotayı arkadaşlarımla boydan boya yürüyerek gezme fırsatım oldu. Biraz bu deneyimimizden, biraz da bir Samandağlı olarak önereceklerimden hareketle bu rotayı size anlatmak istiyorum. Defne Yolu yürümesi kolay, bol manzaralı, ara duraklarda dinlenmeye izin veren hoş bir yol.
Rota: Batıayaz Köprüsü (Yaylıca), Eriklikuyu, Yoğunoluk, Hıdırbey, Vakıflı, Kapısuyu, Mağaracık, Çevlik (+Titus Tüneli), son nokta: Çevlik Limanı’ndaki Fener
Antakya Köy Garajlarından kalkan Yaylıca minibüsü’ne binip Yaylıca’da Doğa Tesisleri’nin önünde inip küçük bir yürüyüşten sonra Batıayaz Köprüsü’ne ulaşın.
Batıayaz Köprüsü
Batıayaz Köprüsü'nden manzara
Sanırım yürüyüşe Samandağ’a bağlı Yaylıca Köyü’ndeki Batıayaz Köprüsü’nde başlamak mantıklı bir tercih olur. Köprü, vadi boyunca akan ve vadiyi türlü ağaçlarla (çınarlar, defneler, çamlar vs.) yeşillendiren bir ırmağın üzerine kurulu olduğundan hoş bir manzaraya sahip. Köprünün altındaki su eskiden daha derinken insanlar bu köprünün üzerinden nehre atlayıp yüzerlermiş. Neyse kısacası biz o noktayı sevdik ve oradan başladık. Köprünün hemen yakınında bir arkadaşımızın ailesine ait, manzarası güzel Çağlayan2000 restoranı var. Yaklaşık 25 km sürecek yürüyüşümüz öncesi, enerji depolamak namına orada kahvaltı ettik. Sağolsun Yeşim, bize 250 km yürümemizi sağlayacak kadar zengin, harika bir kahvaltı hazırladı. Kahvaltı da yok yoktu J Güzel kahvaltımızdan sonra, dört arkadaş yola çıktık: Ben, Murat, Esra ve Güler.
Yeşim'lerin restoranında kahvaltı

Önce bir özet geçeyim: Dağın eteğine sıralanmış Eriklikuyu, Yoğunoluk, Hıdırbey, Vakıflı, Kapısuyu köylerini kesen asfalt yolu takip ettik, Kapısuyu köyünden geçip Mağaracık Beldesi’ne oradan da deniz kıyısındaki Çevlik’e indik. Yolculuğumuzu Çevlik Limanı’nın kayalıklarında güneşin denizin içine dalıyormuş gibi batışını izleyip bira içerek tamamladık J
Başlangıç Levhası
Bu rotayı keyifli kılan birçok neden var. Yürüyüş boyunca değişik kökenlerden (Arap, Türk, Ermeni) insanların yaşadığı köylerden geçiyorsunuz, bu görece kısa rota boyunca diller, kültürler, yaşam tarzları değişiyor fakat insanların dostane tavrı değişmiyor. Her köyde oturup birer çay içip güzel hikayeler dinleyebilme şansınız var.
  
Bu seferlik biz köydekilere selam vere vere Eriklikuyu ve Yoğunoluk köylerini direkt geçtik, uzun bir yürüyüşten sonra ilk mola yerimiz olan Hıdırbey Köyü’ne ulaşık.


 Hıdırbey Köyü, aslında bu rotanın merkezini oluşturan yer çünkü burası yakın zamanda restore edili ve köyde Musa Ağacı isimli kutsal olduğuna inanılan epey yaşlı bir çınar ağacı var. 

Dağı delip gelen hoş bir ırmağın hemen yanında bulunan bu güzel ağacın, üzerindeki levhaya göre, hikayesi şöyle: “Rivayete göre Samandağ sahilinde buluşan Hz. Hızır ve Hz. Musa birlikte dağa çıkarlar. Tam bu noktaya [ağacın olduğu yer] geldiklerinde Hz. Musa elindeki asayı toprağa saplar. Tekrar dönüp baktığında asanın fidana dönüştüğünü görür. Halk arasında ab-ı hayat suyundan can bulan fidanın binlerce yılda gelişerek bugünkü halini aldığına inanılır.” Ağacın çevresi ve nehir yatağı yakın zamanda restore edildi ve bir mesire yerine çevrildi. Ayrıca köylülerin, ürettikleri organik ürünleri satmaları için küçük küçük büfelerde yapılmış. Bu büfelerden zeytin yağı, pekmez, kuruyemiş, meyve, turşu vs. almak mümkün. Ayrıca teyzeler nehrin çevresindeki tandırlarda gözleme ve Hatay’a özgü bir gözleme çeşidi olan katıklı ekmek (tipi lahmacuna benziyor, et yerine bol baharatlı çökelek var) yapıyorlar; 2 katıklı yiyip iki de çay içmenizi öneririm. Çay içip güzelce dinledikten sonra, sıcaktan ve yürümekten bitap düşmüş ayaklarımızı buz gibi suya soktuk biraz. Kendimizi topladığımız anda, bu güzel köyden ayrıldık. Ayrılmadan araya sıkıştırayım, ilginç bir düğüne denk geldik. Musa Ağacı’nın altı bir mesire yeriyken bir anda düğün salonuna büründü, ilk defa gündüz olan bir düğüne rasgeldim. Seçilen mekan da ilginçti.
Hıdırbey Köyü’nden sonra Vakıflı Köyü’ne kadar yokuş çıkılıyor, yükseldikçe manzara daha da güzelleşiyor. Vakıflı Köyü sapağına ulaştığımızda, sol yanımızda bütün ihtişamıyla Kel Dağı ve güzeller güzeli Akdeniz ile karşılaştık. O noktadan Samandağ (Sveydi), Kel Dağı ve Akdeniz üç birlikte dünyanın en sakin, en şirin ve en estetik üçlüsünü oluşturuyorlar sanki. İnsan kanatları olsun, uçsun istiyor; bir yücelik hissi içini dolduruyor. Bu manzara mahallinde yol ikiye ayrılıyor, sola dönüp yokuş aşağı inersek 100m sonra bir Ermeni köyü olan Vakıflı Köyü var, köyden aşağı dümdüz devam edersek, Samandağ şehir merkezine ulaşıyoruz. Sağa dönüp biraz daha tırmanmaya devam edersek, yaklaşık 1 km sonra bir Türk Köyü olan Kapısuyu Köyü var. Biz önce Vakıflı Köyü’ne inip orayı geziyoruz. 

Üç Güzel Tepesi'nden Kel Dağı, Samandağ ve Akdeniz
Vakıflı Köyü, çevredeki diğer köylere göre epey gelişmiş, organize bir köy. Türkiye’deki tek Ermeni Köyü olmanın yanında, ayrıca Türkiye’de organik tarıma geçen ilk köy. Köye girer girmez, çevredeki tarlalardan, bahçelerden, seralardan, ektikleri bitkilerin türlerinden ne kadar mantıklı bir biçimde tarım yaptıklarını görebiliyorsunuz. Organik tarımla uğraşan biri olarak gerçekten hayran kaldım. Köyün merkezinde çeşmevari bir yapı var ve köydeki bütün tarlalara, inşa edilmiş kanallar vasıtasıyla, su aktarılıyor. Çeşmenin hemen karşısında güzel bir çay bahçesi var, hemen üstünde köydekilerin organik ürünlerini sattıkları bir kooperatif var. Onun da üstünde ilginç bir Ortodoks kilisesi var. İzin alıp kiliseyi gezmek mümkün.  Daha fazla bilgi için: http://vakiflikoy.com
Köy gezimizi bitirdikten sonra, Samandağ merkeze inmek yerine, o güzel manzaralı yere [bu noktaya güzel bir isim versek, mesela Şahin Tepesi ya da Esentepe, şaka şaka :D Üç Güzel Tepesi diyelim mi? Üç güzel: Samandağ, Akdeniz ve Kel Dağı] geri çıktık, oradan da Kapısuyu Köyü’ne doğru yolumuza devam ettik. Üç Güzel Tepesi’nden son bir kez baktık, sonra yürüdükçe yürüdük. Bu noktadan sonraki rotaya yabancıydım, ilk defa o yolu kullanacaktım. Üstelik yolu da uzatmış oluyorduk. Ama keyfimiz yerindeydi, manzara harikaydı. Yol kenarındaki yabani böğürtlenlerden yiye yiye yola devam ettik. Defne ağaçlarının sıklaştığı ve yolun biraz kıvrıldığı bir noktada başka bir piknik alanı olduğunu keşfettik. Ağustos dışındaki aylarda bu noktada, dağdan su çıkıyormuş, insanlar da bu suyun çevresinde mangal yapıp deniz manzarası seyrediyorlarmış. Ayrıca gözleme, katıklı vs. yapıp satan köylüler de var. Bahsetmeği unuttum, yol boyunca nerdeyse her bir kilometrede bir gözleme, katıklı, çay, kahve alabileceğiniz yerler mevcut. Paranız yoksa bile, size bedavaya verirler. J
Yol boyunca manzaramız

Bu arada mini traktörü tepede sıkışmış birine de yardım ettik. Zorlu bir süreçten sonra traktörü sıkıştığı yerden çıkardık. Teşekkür edip bizi evine davet etti, biz yürünecek yolumuz olduğunu söyleyip yola devam ettik. 


Ardından Kapısuyu Köyü’ne ulaştık, bu köyün o kadar güzel bir manzarası var ki bugüne kadar keşfedilmemiş olmasına şaştım kaldım. Akdeniz bütün aklığıyla bu köyün karşısında duruyordu. Hani bir rüzgar esse, bütün evler Akdeniz’in içine uçup konacak gibiydi. Aslında evler tepede ve denize uzaklar ama köyün içinde yürürken sanki köy denizle birmiş gibi hissediyorsunuz. Çok tuhaf bir perspektif. Onun dışında köy, kendi halinde, sakin, dışa kapalı bir köy. Bu köyden sonrası yokuş aşağı yoldu, tek tük evlerin yanından geçip ta Mağaracık Beldesi’ne kadar indik, oradan da deniz kıyışa, Çevlik’e yürüdük. Güler ve Esra’yı bıraktıktan sonra Murat’la Çevlik Limanı’ndaki dalgakıranlara çıktık. Bu arada güneş batmak üzereydi, limanın ağzından aldığımız soğuk biralarımızı açtık ve koca yürüşümüzün güzel noktalanmasını kutladık. Oldukça keyifli bir rota olduğunu söyleyebilirim.

Yürümeye saat 11.00’de başladık. Hıdırbey Köyü’nde molamızı 13.00 civarı verdik. Çevlik Limanı’na vardığımızda saat 18.00 civarıydı. Aslında yürümeye biraz geç başladık, bir dahaki sefere sabah 07.00’da yürümeye başlamak daha mantıklı olur. Böylece Çevlik’e biraz daha erken varılıp Titus Tüneli’ne çıkılabilir. Titus Tünel’i benim Hatay’da en sevdiğim yer çünkü doğa ile tarihin, bugün ile dünün, yaşam ile ölümün tuhaf bir şekilde birleştiği bir yer. Önce Vikipedi’den kısa bilgi vereyim:

“Tünel, dağdan gelen derelerin ağzında ve bir iç liman olarak MÖ 300'lü yıllarda I. Selevkos Nikator tarafından kurulan, kurucusu Nikator adıyla anılan tarihi kentin liman bölümüne bakmaktadır. Bu limanın dağdan gelebilecek sel sularıyla dolabileceği düşünüldüğünden dolayı, Titus tarafından derenin önü bir duvar ile kapatılmış, duvarın dereden gelen bölümü ile deniz arasındaki dağ delinerek tünel yapılmıştır. Tünelin kapalı bölümü 130 metre uzunluğunda olup, açık alanıyla birlikte toplam 1380 metre uzunluğundadır. Genel olarak açık ve kapalı alanlarda tünelin yüksekliği 7 metre ve genişliği ise 6 metredir. Tünelin tamamı "Titus" zamanında tamamlanmıştır.”

Tünelin 100 m sağında bir Nekropolis, yani mezarlık, var. Beşikli Mağara olarak anılan bu yer, dağın içine oyulmuş, beşik benzeri mezarlardan oluşuyor. Mezarların içleri boşaltılmış, şu an sadece boş dikdörtgen oyuklar var, maalesef yeterince korunmuyorlar, umarım gerekli önlemler alınır. Buraya akşama doğru gelirseniz, içinizi garip bir ürperti kaplayabilir, ben her gidişimde kendimi tuhaf hissederim, işin ilginç yanı bu antik şehrin ve tünelin hemen yanı başında tarım devam ediyor. Beşikli Mağara’nın hemen dibindeyken elinizi uzatıp yan tarladaki limon ağacından bir limon koparabiliyorsunuz, bazı noktalarda tarlada mısınız, antik kentte misiniz, anlayamıyorsunuz. Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi pek kestiremedim. Ama burayı seviyorum. Bu geziden de vaktiniz kalırsa, Çevlik sahilinde güneşlenip yüzebilirsiniz.

Yürüyüşü Çevlik Limanında bu kayalıkların ucundaki fenerde bitirebilirsiniz.


Velhasıl-ı kelam, Defne Yolu mütevazı ve hoş bir yol; Samandağ’ın kültürel çeşitliliğine, geçmişine, doğasına, yolculuk yapmak isterseniz ve bu yolu ilk arşınlayanlardan olmak isterseniz; güzeller güzeli Samandağ (Sveydi) yüzünde gülümsemesiyle sizi bekliyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder