Bugüne kadar gezdiğim şehirler arasında her yönü ile beni en çok etkileyen
şehir Barselona galiba... O yüzden bloguma onu anlatarak başlarsam isabetli
olur ama anlatmaya nereden başlasam bilemiyorum. Bazı turistik şehirler vardır,
müzelerini, önemli anıtlarını, cazibe merkezlerini gezersiniz, sonra geriye
hiçbir şey kalmaz. Söz konusu şehir bu mekanların toplamından başka bir şey
değildir bir turist için; fakat Barselona bambaşka bir şehir. Canlı bir
organizma gibi. Sadece turistik mekanları değil, olağan yaşamın devam ettiği
her yeri güzel. Ben, Barselona gezilecek değil, deneyimlenecek ve yaşanacak
şehir diyorum. Herhangi bir sokağına gir, küçük bir kafenin terasında otur, bir
bardak kahve söyle. Sonra otur sakin sakin. İstersen hayatın anlamını, istersen
sevgilini, istersen memleketini düşün... İstersen hiçbir şey düşünme! Güzeldesindir.
Paris gibi Barselona da yıkılıp baştan sona yeniden inşa edilmiş bir şehir.
Allahtan bizdeki gibi para göz müteahhitlere bırakılmamış. Aklı başında,
sanattan anlayan zeki mimarların ellerinde bir sanat eserine dönüşmüş.
Gökyüzünden ya da map.google’dan bakıldığında şehrin ne kadar düzenli olduğu
görülebiliyor. Şehrin çekirdeğinde, deniz kenarına yakın, El Barrio Gotic
mahallesi var. Bu mahallede şehrin en eski yerleşim yerleri bulunuyor. O
mahalle dışında kalan kısım oldukça düzenli ortası avlulu kare blok
apartmanlardan oluşturulmuş. Bu kadar yapılaşmaya rağmen bütün mahalleler
yemyeşil ve neredeyse her mahallenin yakınında güzel bir park var. Örneğin Parc
de la Ciutadella, muhteşem peyzajı ve gürültücü parakit papağanlarıyla harika
bir dinlenme mekanı. Barselona’da ilginç bir sandviç kültürü var. İnsanlar
sandviçlerini alıp parka geliyorlar. Temiz oksijen eşliğinde, kahvaltılarını
burada ediyorlar. Sen de kahveni al. Sonra otur sakin sakin. İstersen hayatın
anlamını, istersen sevgilini, istersen memleketini düşün... İstersen hiçbir şey
düşünme! Güzeldesindir.
Parc de la Ciutadella |
Sentezci bir şehir Barselona. Evet, doğru kelimeyi buldum galiba: sentezci.
Nasıl düzenli şehircilikle doğayı sentezlemişse, eski olanla yeni olanı da
sentezlemeyi başarabilmiş. Şehrin sokaklarında dolaşırken bazen karanlık, gotik
dev ortaçağ yapılarına rastlıyorsunuz, bazen de insan aklının sınırlarında
gezinen sanatçıların tasarladığı binaları görüyorsunuz. Dünyanın en ünlü
mimarlarından biri bu topraklarda doğdu, büyüdü, insanları halen şaşkına uğratan
eserler verdi. Bu büyük mimarın adı Antoni Gaudi. Herhalde Barselona’nın adı
Barselona olmasa, Gaudistan olurdu. İnşa ettiği binalar, parklar ya da daha
küçük boyutlardaki eserler geleneksel kalıpları keskin bir şekilde kırmış. Misal
Sagrada Familia Katedrali... Avrupa’daki hemcinslerinden tamamen ayrı bir
katedral. Peribacalarını andırıyor. Madde ile canlı doğayı yek vücut etmiş. Dış
cephedeki toprak renk duvarlar doğum sancısı çekiyor gibi bir hal var. Sanki az
sonra türlü türlü Adem ve Havva, türlü türlü bitkiler ve insanlar içlerinden
sıyrılacaklar... Gaudi’nin Casa Battlo ve Casa Mila başta olmak üzere birçok
görülmeye değer binası da var. [Ekim 2012’de Casa Battlo Canlanıyor isimli bir
ışık gösterisi yapıldı. Tesadüfen o gün oradaydık. Yoğun yağmur yüzünden
gösterinin sadece ilk kısmını izleyebildik ama daha sonra youtube’tan
gösterinin videosunu izleyip ne kadar harika bir gösteri kaçırdığımıza
hayıflandık.] Parc Güell de Gaudi’nin en önemli eserlerinden bir tanesi. Park
bütün Barselona’yı tepeden süzüyor, Akdeniz’e bir selam atıyor. Buraya çıktın
mı, şehri en güzel gören köşeyi bulacaksın. Sonra otur sakin sakin. İstersen hayatın
anlamını, istersen sevgilini, istersen memleketini düşün... İstersen hiçbir şey
düşünme! Güzeldesindir.
Kendi tarzı ile Barselona’ya imzasını bırakmış tek sanatçı Gaudi değil elbette.
Pablo Picasso ve Salvador Dali de bu güzel şehrin sokaklarını arşınlayıp güzel
havasını içlerine çektiler ve en çarpıcı resimlerini burada yaptılar. Farklı
görme biçimleri yaratıp zihnin dehlizlerinde gezinen imgeleri gün yüzüne
çıkardılar. Gaudi’nin, Dali’nin, Picasso’nun herhalde ortak noktası nesneleri
radikal bir farklılıkla yeniden yaratma çabaları. Barselona’ya gittiğinde, Picasso
Müzesi’ni ziyaret et. [Dali için Figueres’e gideceksin]. Picasso’nun güzel bir
tablosunu bul. Sonra karşısında otur
sakin sakin. İstersen hayatın anlamını, istersen sevgilini, istersen
memleketini düşün... İstersen hiçbir şey düşünme! Güzeldesindir.
Parc Güell'den Barselona panoroması |
Eğlence de sever Barcelona. Plaça de Catalunya’da, La Rambla başlar. La
Rambla, Barselona’nın İstiklal Cadddesi... Caddenin sonunda C. Colomb heykeli
var. Akdeniz’e bakıyor. Heykele yakın bir mesafede deniz başlıyor. Deniz
tarafından, sağdan soldan her yerden gelen insanlar La Rambla’ya doluşuyor. La
Rambla sanki insanları yuturuyor, eğlendirip geri kusuyor. La Rambla’nın ince damarları
küçük sokaklar barlarla dolu. Her türden insan, müzik, eğlence anlayışı, dil,
dünya, dans bu sokaklarda yeniden ve yeniden üretiliyor, sonsuz bir ayin
dünyanın bu ucunda devam ediyor. Sevgili okur, Barselona’nın bu noktalarına
kadar gelmişken sana sakin sakin otur diyemem, ayıptır. Buyrun sahne senin...
Güzeldesindir.
La Rambla |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder