11 Şubat 2013 Pazartesi

1. Barselona-İspanya


Bugüne kadar gezdiğim şehirler arasında her yönü ile beni en çok etkileyen şehir Barselona galiba... O yüzden bloguma onu anlatarak başlarsam isabetli olur ama anlatmaya nereden başlasam bilemiyorum. Bazı turistik şehirler vardır, müzelerini, önemli anıtlarını, cazibe merkezlerini gezersiniz, sonra geriye hiçbir şey kalmaz. Söz konusu şehir bu mekanların toplamından başka bir şey değildir bir turist için; fakat Barselona bambaşka bir şehir. Canlı bir organizma gibi. Sadece turistik mekanları değil, olağan yaşamın devam ettiği her yeri güzel. Ben, Barselona gezilecek değil, deneyimlenecek ve yaşanacak şehir diyorum. Herhangi bir sokağına gir, küçük bir kafenin terasında otur, bir bardak kahve söyle. Sonra otur sakin sakin. İstersen hayatın anlamını, istersen sevgilini, istersen memleketini düşün... İstersen hiçbir şey düşünme! Güzeldesindir.
Paris gibi Barselona da yıkılıp baştan sona yeniden inşa edilmiş bir şehir. Allahtan bizdeki gibi para göz müteahhitlere bırakılmamış. Aklı başında, sanattan anlayan zeki mimarların ellerinde bir sanat eserine dönüşmüş. Gökyüzünden ya da map.google’dan bakıldığında şehrin ne kadar düzenli olduğu görülebiliyor. Şehrin çekirdeğinde, deniz kenarına yakın, El Barrio Gotic mahallesi var. Bu mahallede şehrin en eski yerleşim yerleri bulunuyor. O mahalle dışında kalan kısım oldukça düzenli ortası avlulu kare blok apartmanlardan oluşturulmuş. Bu kadar yapılaşmaya rağmen bütün mahalleler yemyeşil ve neredeyse her mahallenin yakınında güzel bir park var. Örneğin Parc de la Ciutadella, muhteşem peyzajı ve gürültücü parakit papağanlarıyla harika bir dinlenme mekanı. Barselona’da ilginç bir sandviç kültürü var. İnsanlar sandviçlerini alıp parka geliyorlar. Temiz oksijen eşliğinde, kahvaltılarını burada ediyorlar. Sen de kahveni al. Sonra otur sakin sakin. İstersen hayatın anlamını, istersen sevgilini, istersen memleketini düşün... İstersen hiçbir şey düşünme! Güzeldesindir.
Parc de la Ciutadella
Sentezci bir şehir Barselona. Evet, doğru kelimeyi buldum galiba: sentezci. Nasıl düzenli şehircilikle doğayı sentezlemişse, eski olanla yeni olanı da sentezlemeyi başarabilmiş. Şehrin sokaklarında dolaşırken bazen karanlık, gotik dev ortaçağ yapılarına rastlıyorsunuz, bazen de insan aklının sınırlarında gezinen sanatçıların tasarladığı binaları görüyorsunuz. Dünyanın en ünlü mimarlarından biri bu topraklarda doğdu, büyüdü, insanları halen şaşkına uğratan eserler verdi. Bu büyük mimarın adı Antoni Gaudi. Herhalde Barselona’nın adı Barselona olmasa, Gaudistan olurdu. İnşa ettiği binalar, parklar ya da daha küçük boyutlardaki eserler geleneksel kalıpları keskin bir şekilde kırmış. Misal Sagrada Familia Katedrali... Avrupa’daki hemcinslerinden tamamen ayrı bir katedral. Peribacalarını andırıyor. Madde ile canlı doğayı yek vücut etmiş. Dış cephedeki toprak renk duvarlar doğum sancısı çekiyor gibi bir hal var. Sanki az sonra türlü türlü Adem ve Havva, türlü türlü bitkiler ve insanlar içlerinden sıyrılacaklar... Gaudi’nin Casa Battlo ve Casa Mila başta olmak üzere birçok görülmeye değer binası da var. [Ekim 2012’de Casa Battlo Canlanıyor isimli bir ışık gösterisi yapıldı. Tesadüfen o gün oradaydık. Yoğun yağmur yüzünden gösterinin sadece ilk kısmını izleyebildik ama daha sonra youtube’tan gösterinin videosunu izleyip ne kadar harika bir gösteri kaçırdığımıza hayıflandık.] Parc Güell de Gaudi’nin en önemli eserlerinden bir tanesi. Park bütün Barselona’yı tepeden süzüyor, Akdeniz’e bir selam atıyor. Buraya çıktın mı, şehri en güzel gören köşeyi bulacaksın.  Sonra otur sakin sakin. İstersen hayatın anlamını, istersen sevgilini, istersen memleketini düşün... İstersen hiçbir şey düşünme! Güzeldesindir.
Kendi tarzı ile Barselona’ya imzasını bırakmış tek sanatçı Gaudi değil elbette. Pablo Picasso ve Salvador Dali de bu güzel şehrin sokaklarını arşınlayıp güzel havasını içlerine çektiler ve en çarpıcı resimlerini burada yaptılar. Farklı görme biçimleri yaratıp zihnin dehlizlerinde gezinen imgeleri gün yüzüne çıkardılar. Gaudi’nin, Dali’nin, Picasso’nun herhalde ortak noktası nesneleri radikal bir farklılıkla yeniden yaratma çabaları. Barselona’ya gittiğinde, Picasso Müzesi’ni ziyaret et. [Dali için Figueres’e gideceksin]. Picasso’nun güzel bir tablosunu bul.  Sonra karşısında otur sakin sakin. İstersen hayatın anlamını, istersen sevgilini, istersen memleketini düşün... İstersen hiçbir şey düşünme! Güzeldesindir.
Parc Güell'den Barselona panoroması
Eğlence de sever Barcelona. Plaça de Catalunya’da, La Rambla başlar. La Rambla, Barselona’nın İstiklal Cadddesi... Caddenin sonunda C. Colomb heykeli var. Akdeniz’e bakıyor. Heykele yakın bir mesafede deniz başlıyor. Deniz tarafından, sağdan soldan her yerden gelen insanlar La Rambla’ya doluşuyor. La Rambla sanki insanları yuturuyor, eğlendirip geri kusuyor. La Rambla’nın ince damarları küçük sokaklar barlarla dolu. Her türden insan, müzik, eğlence anlayışı, dil, dünya, dans bu sokaklarda yeniden ve yeniden üretiliyor, sonsuz bir ayin dünyanın bu ucunda devam ediyor. Sevgili okur, Barselona’nın bu noktalarına kadar gelmişken sana sakin sakin otur diyemem, ayıptır. Buyrun sahne senin... Güzeldesindir.

La Rambla

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder