16 Haziran 2016 Perşembe

Taksimetre, Ya Habibi! – Fas’ın Kalbine Yolculuk (Fez, Marakeş, Suvayr, Kazablanka)


9 Haziran  - 14 Haziran tarihleri arasında Ryanair ile Barselona’dan Fas’ın Fez şehrine uçtuk. Sırasıyla Fez, Marakeş, Suvayr (Essaouira) ve Casablanca şehirlerini gezme fırsatımız oldu. Deneyimlerimizi, gözlemlerimizi kısaca anlatmaya çalışacağım.

Ben ve Esra şimdiye kadar sadece (düzenli ve gelişmiş diyelim) Avrupa şehirlerini gezme fırsatı bulmuştuk. Bunu şunun için söylüyorum. Avrupa şehirlerini bilirsiniz, aşağı yukarı hepsi birbirine benzer; gitmeden önce ne göreceğiniz, yapacağınız konusunda biraz fikriniz olur. İnsanları, mekanları tahmin edilebilir özelliklere sahiptir (televizyondan vs. bilirsiniz; en azından benim kafamda öyle) fakat söz konusu Fas gibi bir ülke olunca birkaç küçük, klişe bilgiyi saymazsak, karşımıza ne çıkacağını pek bilmiyorduk. Açıkçası ben Faslılar hakkında klişe bilgilere bile sahip değildim. 
Ümit ise şu ana kadar 40’tan fazla ülkeyi gezdiği için üçümüz içinden en tecrübelisiydi, haliyle yaşadıklarına, gördüklerine bizim kadar şaşırmadı. Genel olarak güzel bir 5 günlük seyahat oldu. Çok şey öğrendik.

Fas, Afrika’nın kuzeybatı ucunda yer alan 30-40 milyon nüfuslu, kuzeyinde İspanya’dan, güneyinde Fransa’dan etkilenmiş (etkilenme diyorum ama bu ülkeler tarafından kolonileştirilmiş, sömürülmüş bir ülke), krallıkla (modernist reformlar yapan bir kralları var) yönetilen bir Arap/Berberi ülkesi. Her şehrinde (en azından bizim ziyaret ettiğimiz 4 şehirde) etrafı surlarla çevrili, Türkiye’deki Kapalı Çarşıyı andıran, Medina isimli, dar sokaklı büyük ve eski çarşılar var. Bu çarşılara genelde güzel süslenmiş büyük kapılardan giriliyor. Bu kapılar hala askerler tarafından korunuyor. Çarşıların etrafında da genelde sırasıyla güzel park ve bahçeler ve sonrasında şehrin yeni kısımları var. 
İç kısımlarda kalan Fes ve Marakeş şehirlerinde hava inanılmaz sıcaktı. Sıcaklık genelde 35-40 derece civarında seyrediyordu. Essaouira ve Casablanca ise Atlantik kıyısında olduklarından bol rüzgar alıyorlardı ve hava sıcaklığı daha normal seviyelerdeydi. Neyse, şimdi okunması kolay olsun diye gözlemlerimi adım adım paylaşayım:

1.       Fas’ın İnsanları. Fas insanının çok iyi niyetli ve yardımsever olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca, Türkiye kaynaklı diziler (Kurtlar Vadisi, Beni Affet ve benim hiç duymadığı bir sürü dizi) ülkede çılgınlar gibi izlendiğinden, Türkiyelilere ayrı bir sempati ile yaklaşıyorlar. Ticari ilişki içine girmediğimiz insanlar bize hep iyi davrandılar diyebilirim. Söz konusu turistik yerler alışveriş vs. olduğunda ise Türkiye’deki uyanıkların aynısı Fas’ta da vardı. Turistik mekanlarda, özellikle de Marakeş’teki medina’da hem satıcılar hem de medina’nın dar sokaklarında kaybolduğunuzda (labirent gibi dar ve üzerlerinde isimleri yazmayan sokaklarda kaçınılmaz olarak kayboluyorsunuz) size yol gösterip karşılığında para isteyen insanlar sizi bezdirebiliyor. En mantıklısı hiçbir sorularına yanıt vermeden yolunuza devam etmek. Bunları saymazsak, biz hep güler yüzle karşılandık.
Bahia Sarayı. Geometrik desenli seramiklerde ucu temsil ediyor.

2.       Marakeş. Dar’el Fnaa. Kaos. Marakeş’ten aklımda Dar’el Fnaa meydanındaki kobra oynatıcıları, maymunlara meydanda eziyet edip turistlerle fotoğraf çektirtip para kazanmaya çalışan uyanıklar, kadınların ellerine kınayla dövme yapan teyzeler, portakal suyu satanlar, medina’nın dar sokaklarında, tabakhanelerin 40 derece sıcaklıktan dolayı çıkan pis kokuları, muhteşem ince işçilikle yapılmış bakır işlemeli ürünler, seramikler, argan yağları, soğutma sistemi olmayan kasaplar, şarküteri dükkanları (Antakya’nın çarşılarında da vardı bir zamanlar hala var mı bilmiyorum), sonra bütün bu kaotik ortamla çelişen surların ardındaki harika bahçeler, sıcak, ramazan telaşı, seramik işçiliğinin ve Endülüs mimarisinin uçlarda gezindiği saraylar, Kutubiye Camisi, sıcak ve daha fazla sıcak kaldı. Saraylardan Bahia Sarayını gezdik, giriş 10 Dirhemdi. Hemen yanındaki El Badi sarayını ise gezemedik. Bahia’daki seramiklere, geometrik formlara ve Endülüs tarzı iç bahçelere bayıldık. Görülmeye değer bir şehir ama hava sıcaklıklarından ötürü bahar aylarını tercih edin.

 
3.       Marakeş Bahçeleri. Kuşlar. Zeytinler. Ben Marakeş’te en çok Oliveraie isimli parkı sevdim. Parkın ana teması zeytin ağaçları olduğundan, zeytinperver bir sürü kuş türü görmek mümkün oldu. Özellikle uzun yıllardan sonra arap bülbüllerini görmek beni çok sevindirdi. Arap bülbülü dışında diğer bülbül çeşitleri, karatavuk, bir sürü toygar türü, incir kuşları, kırlangıçlar, surların üzerine yuva yapan leylekler, her köşe başındaki balıkçıllar, adlarını bilmediğim yırtıcı kuşlar (birkaç akbaba ve kukumav gördüm) vs. görmek mümkün. Kuzey ülkelerinde havalar soğuduğunda kuşlar buraya göç ediyor herhalde, diye düşündüm oradayken. Benim gibi kuş gözlemlemeyi seven biriyseniz, Fas güzel bir destinasyon. Bahçelerle devam edecek olursam, bizim gidemediğimiz Majorelle Bahçesi (giriş 70 dirhem idi) ve Agdal Bahçesi (bu bahçenin fotoğrafını her yerde gördüm ama bir türlü bulamadık, bir dahakine artık). Agdal Bahçesi’nin Atlas Dağlarıyla beraber harika bir silüeti var. 1.       Bu arada begonvil için iklim uygun olduğundan herhalde, her yerde mor, pembe, beyaz ve kırmızı begonviller vardı ve hepsi devasa boyutlardaydı. Özellikle surları süsleyenleri görülmeye değer.



Göremediklerimiz #1 Agdal Bahçeleri.

Göremediklerimiz #2 Majorelle Bahçesi

4.       Pazarlık Sanatı, Alışveriş ve Taksiler. Fas’la ilgili gezi yazılarına bakarsanız, hepsi metnin hatırı sayılır bir kısmını Fas’ta pazarlığın ne kadar çetin olduğuna ayırır. Fas’tan bir şeyler satın almayı düşünüyorsanız, şimdiden pazarlık stratejilerinizi geliştirmeye başlayın. Ne kadar iyi olursanız olun, sonunda “acaba kazık mı yedim?” kaygısını kafanızdan atamayacaksınız.

Taksi meselesi de önemli. Taksiye bindiğinizde kesinlikle taksimetreyi açmalarını isteyin. Aksi takdirde kafalarına göre bir fiyat belirliyorlar ve sizi kandırmaya çalışıyorlar. Örneğin, bindiğimiz bir taksi bizi belirttiğimiz yere 30 dirheme götürebileceğini söyledi, taksimetreyi açması için ısrar ettiğimizde kabul etmedi. Sonra inip başka bir araca bindik. 8 dirheme aynı yere gittik. Fark çok büyük olabiliyor. O yüzden dikkat! “Taksimetre, ya habibi!” de Ümit’in sık sık tekrarladığı bir söz olduğu için de çok tuttuk J

5.       Fas’ta Otostop. Fas’ta insanların ne kadar iyi olduğunu yukarıda anlattım. Usta bir otostopçu olan Ümit’le Marakeş Tren Garının önünden başlayarak Essaouria’ya otostop çektik. 3 araç değiştirerek hızlı bir şekilde Essaouira’ya ulaştık. Bizi arabasına alan 3 araç sahibi de birbirinden iyiydi. İkinci arabadaki amca bizi Essaouira’ya kadar götüremediği için bir sürü defa özür diledi. "Sonra ramazanda bu sıcakta başınıza bişey gelir, ben en iyisi, yeni araba sizi alana kadar bekleyeyim" dedi. Hatta arabadan inip bizim için arabaları durdurmaya çalıştı, biz gitmesi için ısrar etmemize rağmen J Sonra yeni araç sahibi bizi alınca da “bunlar benim yeğenlerim, onlara iyi bak” dedi. İnsanlara güvenimizi tazeledi valla. Bunun dışında, sanırım insanlar yardımsever olduğundan, Fas’ta otostop kolay gibi. Yani biz çok rahat gittik. Biz Barselona’ya dönmemize rağmen, Ümit hala Fas’ta otostopa devam ediyor ve baya olumlu paylaşımlarda bulunuyor. Dediğine göre dün Casablanca’ya giderken bir şoför onu iftara davet etmiş.


6.       Essaouira. Argan Bahçeleri. Atlantik Okyanusu. Rüzgar. Balıkçılar. Otostopun üçüncü adımında bizi aracına alan son derece kibar Faslı Abiyle Fransızca, İngilizce, Arapça karışık anlaşmaya çalıştık. İlginç hikayeler dinledik. Marakeş - Essaouira arasında çöl/bozkır arası yerlerden geçip yavaş yavaş yeşillerin arttığını, ardından bunların Argan ağaçlarına dönüştüğünü görüyorsunuz. Argan sanırım Fas’ın bir numaralı tarımsal ürünü. Sağlıkla ve kozmetikle ilgili birçok şeye iyi geldiğine inanılıyor. Ne kadar doğru bilmiyorum ama bu inanç dev bir pazar oluşturmuş, haliyle uçsuz bucaksız argan bahçeleri var bu doğrultu üzerinde. Bu arada Fas’tan argan alacaksanız, kandırılmamak için bir numaralı adresinizin Argan Kadın Kooperatifi olması gerekiyormuş (http://coopmarjana.com/fr/). Aksi takdirde uyanıkların size satabilecekleri argan yağı olmayan şeylerin sınırı yokmuş J Neyse, argan bahçelerini geçince, rüzgarıyla meşhur kıyı şehri Essaouira’ya ulaştık. Couchsurfing’ten bizi evinde ağırlayacak bir arkadaş bulduk. Arabasıyla geldiğimiz abi, evin hemen yakınındaki limanda çalıştığından, baya eve kadar geldik. Eşyaları bırakıp şehri keşfe çıktık. Essaouira beklentilerimizin üzerinde, hoş bir şehir oldu. Hatta benim bu gezideki en sevdiğim şehir oldu. O yüzden gezinin iki gününü buraya ayırdık. Türkiye’deki bazı kıyı şehirleri gibi beyazlı mavili binaları ve hemen kıyıda başlayan surlarıyla, önündeki ıssız adayla Game of Thrones’tan çıkmış gibi duran, ki zira Game of Thrones’un bir bölümüne ev sahipliği yapan, rüzgarın dövdüğü, Fransızın övdüğü, pazarlık sırasında balıkçının sövdüğü bir şehir burası. Rüzgardan dolayı bol bol rüzgar sörfü yapılıyor burda. Ayrıca sanırım kıyıdaki evlerin çoğu Fransızlara ait. Her yerde yaşlı Fransız turistler vardı. Bu arada küçük kayıklarla ve orta boy balıkçı tekneleriyle okyanusa açılan balıkçılar, yakaladıkları balıkları hemen kıyıda kurulan pazarda satıyorlar. Biz de bol bol pazarlık yapıp (İngilizce, Türkçe, Arapça ve Fransızcayı birbirine karıştırıp yaptığımız pazarlıklar görülmeye değerdi!) bol bol balık ve deniz ürünü aldık ve yakınlardaki bir yerde pişirttik.
Suvayr (Essaouira)

7.       Naneli Çay. Taze Sebzeler. Ekmekler. Tajin. Kuskus. Bizim siyah çay hastası olmamız gibi, Faslılar da naneyle demlenen ve minik çaydanlıklarla servis edilen çaylarını çok seviyorlar. Bu çaylara da devasa büyüklükte küp şekerler (sanırım 8 tane normal küp şeker büyüklüğünde olan iki büyük küp; hoş küp olmaktan da çıkmış dev dikdörtgenler prizması deyip abartayım). Nanesi ve şekeri iyi ayarlanmış olanı lezzetli oluyor. Bir de çaydanlıktan fincana çayı boşaltırken yüksekten boşaltıyorlar ki köpüklensin. Biz sevdik valla. Endüstriyel tarım henüz pek girmediğinden mi, yoksa hava şartları elverişli, olduğundan mı bilmem, sebze meyve Fas’ta acayip lezzetliydi. Yediğim kavun ve kayısıların tatları hala damağımda. Ayrıca taze sebzelerle bol bol salata yapıp yedik. Sokakta satılan yuvarlak pide ekmekleri de epey lezzetliydi. Sokak yemekleri Türkiye’deki gibi bol ve çeşitli. Genel yemek kültürü hakkında pek söz söyleyebilecek kadar çok restoran yemeği yemedik. Kuskus ve tajin ve bunların varyasyonları Fas mutfağında önemli yer tutuyormuş. Kuskus bulgur irmiğini merkeze alan ve üzerine eklenen şeylere (sebze, et, tavuk) göre çeşitlenen bir yemek iken tajin de güveçte pişirilen ve üzeri huni şeklinde güveç kabıyla kapatılan bir et yemeği. Biz sebzeli kuskus ve dana etli, kuru kaysılı tajin denedik. Türkiye’den bildiğimiz tatların ötesinde pek özel bir tat aldığımızı söyleyemem.
Dev şekerleriyle naneli çay.

8.       Kazablanka. Ben ve Esra Essaouira’dan Kazablanka’ya gece otobüsüyle geçtik. Kişi başı 150 dirhem ödedik. 6 saat süren yolculukla Kazablanka’ya vardık. Çok vaktimiz olmadığı için hemen taksiye atlayıp (yine pazarlıklar pazarlıklar) Hasan II Camisini görmeye gittik. Sabahın altı buçuğunda, okyanus kenarına kurulmuş, harika süslemeli dev cami harika görünüyordu. Görülmeye değer bir mimari eser olduğunu düşünüyorum. Kazablanka sanırım Fas’ın İstanbul’u. Epey büyük bir liman şehri. Ekonomi ve ticaret başkenti. Hasan II Camisi dışında pek görülecek bir yeri olmadığını okumuştum. Ne kadar doğru bilmiyorum. Bu kısa gezintiden sonra bizi Barselona’ya götürecek uçağa binmek üzere 07.30’da Fez otobüsüne bindik. Bu sefer 100 Dirhem ödedik. 13.00’da Fez’teydik. Kazablanka Fez arasında da bereketli topraklar var. Önce uçsuz bucaksız Mantar Meşelerine rastlıyorsunuz. Mantar Meşesi varsa, bir yerlerde üzüm bağları da olmalı diyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz, üzüm bağları başlıyor. Fas’ın ünlü şaraplarının çoğu bu bölgede üretiliyor.
Hasan II Camisi ve 210metre yüksekliğindeki minaresi
Denizden nasıl göründüğünü merak edenler için internette bulduğum bir foto.

9.       Fez. Fez hem ilk hem son adresimiz oldu. Bir vadinin içine gömülmüş iki dev medinası var. Bu alanlar da surlarla kaplı. Çevrelerinde yine şık döşenmiş, bahçeler var. Her medina gibi bu medinalara da girdiğinizde kesin kayboluyorsunuz. Ramazan dolayısıyla buradaki hayat yavaş akıyodu. Kafeler, restoranlar genelde kapalıydı. Açık olan az sayıda yer de vardı. İnsanlar rahatça yemek yiyorlardı. Şehrin modern kısmında pek görecek bir şey yok. Gittiğimiz zamana özel bir şey miydi bilmiyorum ama her on metrede bir Fas bayrağı dikilmişti. Abarttığımı düşünebilirsiniz ama şehrin her yerinde her 10 metrede bir bayrak vardı.
Fez'in begonvillerle süslü medina surları.


1     Fas’ın Dilleri. Fas’ta ana diller Arapça ve Berberice (ki birçok lehçesi var). Fakat kültürel baskınlıktan ötürü neredeyse herkes Fransızca konuşuyor. Ayrıca ülkenin kuzeyindeki İspanya etkisi de hissedilir derecede olduğundan İspanyolca bilen sayısı da fazla. İngilizce bilen sayısı da fazla. Yani kısacası gözlemlediğim kadarıyla herkes en az iki dil biliyor ve bir şekilde anlaşabiliyorsunuz insanlarla.

1     Fas’ta Türkiye Etkisi. Fas’ta şaşırtıcı derecede Türkiye etkisi var. Birçok Türkiye kaynaklı dizi Fas’ta yayınlanıyor ve binlerce insan bunları izliyor ve etkileniyor. Sohbet ettiğimiz Faslı arkadaşlar özellikle annelerin hipnotize olmuş şekilde bu dizileri izlediğini söylüyorlar. Tanıdık bir durum değil mi? Fes’teki medina’da dolaşırken küçük bir atölyede son ses Kurtlar Vadisi izlediklerini gördüydük. Reklamlarda genelde Türkiyeli oyunlar oynuyordu. Bunun dışında BİM, LC Waikiki gibi markalar da hissedilebilir şekilde varlar. Türkiye ile Fas arasında iyi bağlar kurulmuş olduğunu söyleyebilirim. Tanıştığımız bir Faslı arkadaş en büyük hayalinin Türkiye’ye gitmek olduğunu söyledi. Üstelik uzun süredir kendi kendine youtube’tan video izleyerek dil öğreniyormuş. Bize bir de birkaç Türkçe şarkı söyledi J

1     Fas-Türkiye. Türkiye ile Fas birbirlerine mesafe olarak çok uzak olsalar da cidden birbirlerine kültürel olarak çok benziyorlar. Fas’ta da bir yanda modern bir hayat süren insanlar, diğer yanda geleneklerini sürdürmeye çalışan insanlar var. Ülke gittikçe gelişiyor ve Türkiye ile ilişkilerini güçlendiriyor. Sonuç olarak bu güzel ülkeyi keşfetmenizi tavsiye ederim.

1     Eksik kalan. Çöl Turu. Atlas Dağları. Kuzey Fas. Fas’a giden herkesin yaptığı bir şeyi yapamadık. Çöl Turu! Hava sıcaklıkları bizi ciddi şekilde caydırdı. Oradaki arkadaşlardan aldığımız bilgilere göre Kasım Nisan arası bu tür turları yapmak için en güzel zamanmış. Fas’ın güneyinde, Berberilerin topraklarında keşfedilebilecek çok güzel yerler var. Hala çölde, yapay ışık kaynaklarının hiç olmadığı yerlerde yıldızları gözlemlemeyi hayal ediyorum. Bir de bir gün Fas’ın Kuzeyini, yani Akdeniz kıyılarını keşfetmek için dönmek isterim.