Hiç aklımda yoktu. Böyle
bir şehrin var olduğunu bile bilmiyorumdum. O gün oraya gitmeyi de
planlamamıştım. Ağustos 2011’in başında Ceski Budojovice’deki üretici dilbilim
yaz okulunun ilk haftasonunu kaldığım yurt odasında compositional semantics’i
anlamaya çalışarak (ki hala anlayabilmiş değilim) geçirmeyi planlamıştım. Hatta
çalışmaya bile başlamıştım. Kısa bir süre sonra nedense odadan dışarı çıktım.
Neden çıkmıştım hatırlamıyorum ama koridorda aynı yurtta kaldığımız Türkiyeli
arkadaşlarla karşılaştım. Ceski Krumlov adında bir yere gideceklerini
söylediler. Bana da gelip gelmeyeceğimi sordular. Başta mırın kırın ettim ama
ta Çek Cumhuriyeti’ne gelmişken çıkayım gezeyim dedim.
Birden kendimi kalabalık
bir grupla yürürken buldum. Önce şehir merkezine gittik, orada Ceski Krumlow
otobüsüne bindik. Sık sık yağan yağmur ve güneşe göz açtırmayan kopkoyu
bulutlar eşliğinde yemyeşil dağlardan, ovalardan geçerek o masalsı şehre
geldik.
İtiraf etmem gerekir ki böylesine ilginç ve güzel bir şehri daha önce hiç görmedi. İlk indiğimiz yer yüksek bir yerdi ve bütün şehri görebiliyordum. Şehir dediğime bakmayın, küçücük bir yerleşim yeri. Dört tarafı tepelerle kaplı ve Vlata Nehri’nin (adını doğru mu hatırlıyorum emin değilim) çizdiği menderesin içinde kalıyor. Nehrin koynundaki gibi. Ve evler sanki kartondan yapılmış gibi oldukça güzel geometrik şekillere sahipler. Şehir olduğu gibi Dünya Kültür Mirası Sahası olarak korunuyor.
İtiraf etmem gerekir ki böylesine ilginç ve güzel bir şehri daha önce hiç görmedi. İlk indiğimiz yer yüksek bir yerdi ve bütün şehri görebiliyordum. Şehir dediğime bakmayın, küçücük bir yerleşim yeri. Dört tarafı tepelerle kaplı ve Vlata Nehri’nin (adını doğru mu hatırlıyorum emin değilim) çizdiği menderesin içinde kalıyor. Nehrin koynundaki gibi. Ve evler sanki kartondan yapılmış gibi oldukça güzel geometrik şekillere sahipler. Şehir olduğu gibi Dünya Kültür Mirası Sahası olarak korunuyor.
Bulutların ve arada
çiseleyen yağmurun karamsarlığı bile şehre ayrı bir estetik katıyor. Kıvrımlı
yollardan inip şehrin içine daldık. Birden orta çağa girmişim gibi hissettim.
Ceski Krumlov tam bir orta çağ şehri. Bir yanı çok yüksek surlarla çevrelenmiş.
Surların önündeki hendeklerde de ayılar yaşıyor. Gerçek ayılar! Hendeğe düşenin
vay haline!
Nehir üzerinden geçip suların ötesine geçilebiliyor, buradan surların üzerine doğru tırmandık, burada da yine enfes manzaralar yakaladık.
Nehir üzerinden geçip suların ötesine geçilebiliyor, buradan surların üzerine doğru tırmandık, burada da yine enfes manzaralar yakaladık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder