9 Haziran - 14 Haziran tarihleri arasında Ryanair ile
Barselona’dan Fas’ın Fez şehrine uçtuk. Sırasıyla Fez, Marakeş, Suvayr
(Essaouira) ve Casablanca şehirlerini gezme fırsatımız oldu. Deneyimlerimizi,
gözlemlerimizi kısaca anlatmaya çalışacağım.
Ben ve Esra şimdiye kadar
sadece (düzenli ve gelişmiş diyelim) Avrupa şehirlerini gezme fırsatı
bulmuştuk. Bunu şunun için söylüyorum. Avrupa şehirlerini bilirsiniz, aşağı
yukarı hepsi birbirine benzer; gitmeden önce ne göreceğiniz, yapacağınız
konusunda biraz fikriniz olur. İnsanları, mekanları tahmin edilebilir
özelliklere sahiptir (televizyondan vs. bilirsiniz; en azından benim kafamda
öyle) fakat söz konusu Fas gibi bir ülke olunca birkaç küçük, klişe bilgiyi
saymazsak, karşımıza ne çıkacağını pek bilmiyorduk. Açıkçası ben Faslılar
hakkında klişe bilgilere bile sahip değildim.
Ümit ise şu ana kadar 40’tan
fazla ülkeyi gezdiği için üçümüz içinden en tecrübelisiydi, haliyle
yaşadıklarına, gördüklerine bizim kadar şaşırmadı. Genel olarak güzel bir 5 günlük seyahat
oldu. Çok şey öğrendik.
Fas, Afrika’nın kuzeybatı
ucunda yer alan 30-40 milyon nüfuslu, kuzeyinde İspanya’dan, güneyinde
Fransa’dan etkilenmiş (etkilenme diyorum ama bu ülkeler tarafından
kolonileştirilmiş, sömürülmüş bir ülke), krallıkla (modernist reformlar yapan
bir kralları var) yönetilen bir Arap/Berberi ülkesi. Her şehrinde (en azından
bizim ziyaret ettiğimiz 4 şehirde) etrafı surlarla çevrili, Türkiye’deki Kapalı
Çarşıyı andıran, Medina isimli, dar
sokaklı büyük ve eski çarşılar var. Bu çarşılara genelde güzel süslenmiş büyük
kapılardan giriliyor. Bu kapılar hala askerler tarafından korunuyor. Çarşıların etrafında da genelde sırasıyla güzel park ve bahçeler ve sonrasında
şehrin yeni kısımları var.
İç kısımlarda kalan Fes ve Marakeş şehirlerinde hava
inanılmaz sıcaktı. Sıcaklık genelde 35-40 derece civarında seyrediyordu. Essaouira ve
Casablanca ise Atlantik kıyısında olduklarından bol rüzgar alıyorlardı ve hava
sıcaklığı daha normal seviyelerdeydi. Neyse, şimdi okunması kolay
olsun diye gözlemlerimi adım adım paylaşayım:
1.
Fas’ın İnsanları. Fas insanının çok iyi niyetli ve yardımsever olduğunu söyleyebilirim.
Ayrıca, Türkiye kaynaklı diziler (Kurtlar Vadisi, Beni Affet ve benim hiç
duymadığı bir sürü dizi) ülkede çılgınlar gibi izlendiğinden, Türkiyelilere ayrı bir sempati ile yaklaşıyorlar. Ticari ilişki içine girmediğimiz insanlar bize hep
iyi davrandılar diyebilirim. Söz konusu turistik yerler alışveriş vs. olduğunda
ise Türkiye’deki uyanıkların aynısı Fas’ta da vardı. Turistik mekanlarda,
özellikle de Marakeş’teki medina’da
hem satıcılar hem de medina’nın dar
sokaklarında kaybolduğunuzda (labirent gibi dar ve üzerlerinde isimleri
yazmayan sokaklarda kaçınılmaz olarak kayboluyorsunuz) size yol gösterip
karşılığında para isteyen insanlar sizi bezdirebiliyor. En mantıklısı hiçbir
sorularına yanıt vermeden yolunuza devam etmek. Bunları saymazsak, biz hep
güler yüzle karşılandık.
Bahia Sarayı. Geometrik desenli seramiklerde ucu temsil ediyor. |
2.
Marakeş. Dar’el Fnaa. Kaos. Marakeş’ten aklımda Dar’el Fnaa meydanındaki kobra oynatıcıları, maymunlara meydanda
eziyet edip turistlerle fotoğraf çektirtip para kazanmaya çalışan uyanıklar,
kadınların ellerine kınayla dövme yapan teyzeler, portakal suyu satanlar, medina’nın dar sokaklarında,
tabakhanelerin 40 derece sıcaklıktan dolayı çıkan pis kokuları, muhteşem ince
işçilikle yapılmış bakır işlemeli ürünler, seramikler, argan yağları, soğutma
sistemi olmayan kasaplar, şarküteri dükkanları (Antakya’nın çarşılarında da
vardı bir zamanlar hala var mı bilmiyorum), sonra bütün bu kaotik ortamla
çelişen surların ardındaki harika bahçeler, sıcak, ramazan telaşı, seramik
işçiliğinin ve Endülüs mimarisinin uçlarda gezindiği saraylar, Kutubiye Camisi,
sıcak ve daha fazla sıcak kaldı. Saraylardan Bahia Sarayını gezdik, giriş 10
Dirhemdi. Hemen yanındaki El Badi sarayını ise gezemedik. Bahia’daki
seramiklere, geometrik formlara ve Endülüs tarzı iç bahçelere bayıldık. Görülmeye değer bir şehir ama hava sıcaklıklarından ötürü bahar aylarını tercih edin.
3.
Marakeş Bahçeleri. Kuşlar. Zeytinler. Ben Marakeş’te en çok Oliveraie isimli parkı
sevdim. Parkın ana teması zeytin ağaçları olduğundan, zeytinperver bir sürü kuş
türü görmek mümkün oldu. Özellikle uzun yıllardan sonra arap bülbüllerini
görmek beni çok sevindirdi. Arap bülbülü dışında diğer bülbül çeşitleri,
karatavuk, bir sürü toygar türü, incir kuşları, kırlangıçlar, surların üzerine
yuva yapan leylekler, her köşe başındaki balıkçıllar, adlarını bilmediğim
yırtıcı kuşlar (birkaç akbaba ve kukumav gördüm) vs. görmek mümkün. Kuzey
ülkelerinde havalar soğuduğunda kuşlar buraya göç ediyor herhalde, diye düşündüm
oradayken. Benim gibi kuş gözlemlemeyi seven biriyseniz, Fas güzel bir
destinasyon. Bahçelerle devam edecek olursam, bizim gidemediğimiz Majorelle
Bahçesi (giriş 70 dirhem idi) ve Agdal Bahçesi (bu bahçenin fotoğrafını her
yerde gördüm ama bir türlü bulamadık, bir dahakine artık). Agdal Bahçesi’nin
Atlas Dağlarıyla beraber harika bir silüeti var. 1.
Bu arada
begonvil için iklim uygun olduğundan herhalde, her yerde mor, pembe, beyaz ve
kırmızı begonviller vardı ve hepsi devasa boyutlardaydı. Özellikle surları
süsleyenleri görülmeye değer.
Göremediklerimiz #1 Agdal Bahçeleri. |
Göremediklerimiz #2 Majorelle Bahçesi |
4.
Pazarlık Sanatı, Alışveriş ve Taksiler. Fas’la ilgili gezi yazılarına bakarsanız, hepsi
metnin hatırı sayılır bir kısmını Fas’ta pazarlığın ne kadar çetin olduğuna
ayırır. Fas’tan bir şeyler satın almayı düşünüyorsanız, şimdiden pazarlık
stratejilerinizi geliştirmeye başlayın. Ne kadar iyi olursanız olun, sonunda
“acaba kazık mı yedim?” kaygısını kafanızdan atamayacaksınız.
Taksi
meselesi de önemli. Taksiye bindiğinizde kesinlikle taksimetreyi açmalarını
isteyin. Aksi takdirde kafalarına göre bir fiyat belirliyorlar ve sizi
kandırmaya çalışıyorlar. Örneğin, bindiğimiz bir taksi bizi belirttiğimiz yere
30 dirheme götürebileceğini söyledi, taksimetreyi açması için ısrar ettiğimizde
kabul etmedi. Sonra inip başka bir araca bindik. 8 dirheme aynı yere gittik.
Fark çok büyük olabiliyor. O yüzden dikkat! “Taksimetre, ya habibi!” de Ümit’in
sık sık tekrarladığı bir söz olduğu için de çok tuttuk J
5.
Fas’ta Otostop. Fas’ta insanların ne kadar iyi olduğunu yukarıda anlattım. Usta bir
otostopçu olan Ümit’le Marakeş Tren Garının önünden başlayarak Essaouria’ya
otostop çektik. 3 araç değiştirerek hızlı bir şekilde Essaouira’ya ulaştık.
Bizi arabasına alan 3 araç sahibi de birbirinden iyiydi. İkinci arabadaki amca
bizi Essaouira’ya kadar götüremediği için bir sürü defa özür diledi. "Sonra
ramazanda bu sıcakta başınıza bişey gelir, ben en iyisi, yeni araba sizi alana
kadar bekleyeyim" dedi. Hatta arabadan inip bizim için arabaları durdurmaya
çalıştı, biz gitmesi için ısrar etmemize rağmen J Sonra yeni araç sahibi bizi alınca da “bunlar
benim yeğenlerim, onlara iyi bak” dedi. İnsanlara güvenimizi tazeledi valla.
Bunun dışında, sanırım insanlar yardımsever olduğundan, Fas’ta otostop kolay
gibi. Yani biz çok rahat gittik. Biz Barselona’ya dönmemize rağmen, Ümit hala
Fas’ta otostopa devam ediyor ve baya olumlu paylaşımlarda bulunuyor. Dediğine
göre dün Casablanca’ya giderken bir şoför onu iftara davet etmiş.
6.
Essaouira. Argan Bahçeleri. Atlantik Okyanusu.
Rüzgar. Balıkçılar. Otostopun
üçüncü adımında bizi aracına alan son derece kibar Faslı Abiyle Fransızca,
İngilizce, Arapça karışık anlaşmaya çalıştık. İlginç hikayeler dinledik.
Marakeş - Essaouira arasında çöl/bozkır arası yerlerden geçip yavaş yavaş
yeşillerin arttığını, ardından bunların Argan ağaçlarına dönüştüğünü
görüyorsunuz. Argan sanırım Fas’ın bir numaralı tarımsal ürünü. Sağlıkla ve
kozmetikle ilgili birçok şeye iyi geldiğine inanılıyor. Ne kadar doğru
bilmiyorum ama bu inanç dev bir pazar oluşturmuş, haliyle uçsuz bucaksız argan
bahçeleri var bu doğrultu üzerinde. Bu arada Fas’tan argan alacaksanız,
kandırılmamak için bir numaralı adresinizin Argan Kadın Kooperatifi olması
gerekiyormuş (http://coopmarjana.com/fr/). Aksi takdirde uyanıkların size
satabilecekleri argan yağı olmayan şeylerin sınırı yokmuş J Neyse, argan bahçelerini geçince, rüzgarıyla
meşhur kıyı şehri Essaouira’ya ulaştık. Couchsurfing’ten bizi evinde
ağırlayacak bir arkadaş bulduk. Arabasıyla geldiğimiz abi, evin hemen
yakınındaki limanda çalıştığından, baya eve kadar geldik. Eşyaları bırakıp
şehri keşfe çıktık. Essaouira beklentilerimizin üzerinde, hoş bir şehir oldu.
Hatta benim bu gezideki en sevdiğim şehir oldu. O yüzden gezinin iki gününü
buraya ayırdık. Türkiye’deki bazı kıyı şehirleri gibi beyazlı mavili binaları
ve hemen kıyıda başlayan surlarıyla, önündeki ıssız adayla Game of Thrones’tan
çıkmış gibi duran, ki zira Game of Thrones’un bir bölümüne ev sahipliği yapan,
rüzgarın dövdüğü, Fransızın övdüğü, pazarlık sırasında balıkçının sövdüğü bir
şehir burası. Rüzgardan dolayı bol bol rüzgar sörfü yapılıyor burda. Ayrıca
sanırım kıyıdaki evlerin çoğu Fransızlara ait. Her yerde yaşlı Fransız
turistler vardı. Bu arada küçük kayıklarla ve orta boy balıkçı tekneleriyle
okyanusa açılan balıkçılar, yakaladıkları balıkları hemen kıyıda kurulan
pazarda satıyorlar. Biz de bol bol pazarlık yapıp (İngilizce, Türkçe, Arapça ve
Fransızcayı birbirine karıştırıp yaptığımız pazarlıklar görülmeye değerdi!) bol
bol balık ve deniz ürünü aldık ve yakınlardaki bir yerde pişirttik.
Suvayr (Essaouira) |
7.
Naneli Çay. Taze Sebzeler. Ekmekler. Tajin.
Kuskus. Bizim siyah çay hastası
olmamız gibi, Faslılar da naneyle demlenen ve minik çaydanlıklarla servis
edilen çaylarını çok seviyorlar. Bu çaylara da devasa büyüklükte küp şekerler
(sanırım 8 tane normal küp şeker büyüklüğünde olan iki büyük küp; hoş küp
olmaktan da çıkmış dev dikdörtgenler prizması deyip abartayım). Nanesi ve
şekeri iyi ayarlanmış olanı lezzetli oluyor. Bir de çaydanlıktan fincana çayı
boşaltırken yüksekten boşaltıyorlar ki köpüklensin. Biz sevdik valla.
Endüstriyel tarım henüz pek girmediğinden mi, yoksa hava şartları elverişli,
olduğundan mı bilmem, sebze meyve Fas’ta acayip lezzetliydi. Yediğim kavun ve
kayısıların tatları hala damağımda. Ayrıca taze sebzelerle bol bol salata yapıp
yedik. Sokakta satılan yuvarlak pide ekmekleri de epey lezzetliydi. Sokak
yemekleri Türkiye’deki gibi bol ve çeşitli. Genel yemek kültürü hakkında pek
söz söyleyebilecek kadar çok restoran yemeği yemedik. Kuskus ve tajin ve
bunların varyasyonları Fas mutfağında önemli yer tutuyormuş. Kuskus bulgur
irmiğini merkeze alan ve üzerine eklenen şeylere (sebze, et, tavuk) göre
çeşitlenen bir yemek iken tajin de güveçte pişirilen ve üzeri huni şeklinde
güveç kabıyla kapatılan bir et yemeği. Biz sebzeli kuskus ve dana etli, kuru
kaysılı tajin denedik. Türkiye’den bildiğimiz tatların ötesinde pek özel bir
tat aldığımızı söyleyemem.
Dev şekerleriyle naneli çay. |
8.
Kazablanka. Ben ve Esra Essaouira’dan Kazablanka’ya gece otobüsüyle geçtik. Kişi başı
150 dirhem ödedik. 6 saat süren yolculukla Kazablanka’ya vardık. Çok vaktimiz
olmadığı için hemen taksiye atlayıp (yine pazarlıklar pazarlıklar) Hasan II
Camisini görmeye gittik. Sabahın altı buçuğunda, okyanus kenarına kurulmuş,
harika süslemeli dev cami harika görünüyordu. Görülmeye değer bir mimari eser
olduğunu düşünüyorum. Kazablanka sanırım Fas’ın İstanbul’u. Epey büyük bir
liman şehri. Ekonomi ve ticaret başkenti. Hasan II Camisi dışında pek görülecek
bir yeri olmadığını okumuştum. Ne kadar doğru bilmiyorum. Bu kısa gezintiden
sonra bizi Barselona’ya götürecek uçağa binmek üzere 07.30’da Fez otobüsüne
bindik. Bu sefer 100 Dirhem ödedik. 13.00’da Fez’teydik. Kazablanka Fez
arasında da bereketli topraklar var. Önce uçsuz bucaksız Mantar Meşelerine
rastlıyorsunuz. Mantar Meşesi varsa, bir yerlerde üzüm bağları da olmalı
diyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz, üzüm bağları başlıyor. Fas’ın ünlü
şaraplarının çoğu bu bölgede üretiliyor.
Hasan II Camisi ve 210metre yüksekliğindeki minaresi |
Denizden nasıl göründüğünü merak edenler için internette bulduğum bir foto. |
9.
Fez. Fez hem ilk hem son adresimiz oldu. Bir vadinin içine gömülmüş iki dev medinası var. Bu alanlar da surlarla
kaplı. Çevrelerinde yine şık döşenmiş, bahçeler var. Her medina gibi bu medinalara da
girdiğinizde kesin kayboluyorsunuz. Ramazan dolayısıyla buradaki hayat yavaş
akıyodu. Kafeler, restoranlar genelde kapalıydı. Açık olan az sayıda yer de
vardı. İnsanlar rahatça yemek yiyorlardı. Şehrin modern kısmında pek görecek
bir şey yok. Gittiğimiz zamana özel bir şey miydi bilmiyorum ama her on metrede
bir Fas bayrağı dikilmişti. Abarttığımı düşünebilirsiniz ama şehrin her yerinde
her 10 metrede bir bayrak vardı.
Fez'in begonvillerle süslü medina surları. |
1 Fas’ın Dilleri. Fas’ta ana diller Arapça ve Berberice (ki birçok lehçesi var). Fakat
kültürel baskınlıktan ötürü neredeyse herkes Fransızca konuşuyor. Ayrıca
ülkenin kuzeyindeki İspanya etkisi de hissedilir derecede olduğundan İspanyolca
bilen sayısı da fazla. İngilizce bilen sayısı da fazla. Yani kısacası
gözlemlediğim kadarıyla herkes en az iki dil biliyor ve bir şekilde
anlaşabiliyorsunuz insanlarla.
1 Fas’ta Türkiye Etkisi. Fas’ta şaşırtıcı derecede Türkiye etkisi var.
Birçok Türkiye kaynaklı dizi Fas’ta yayınlanıyor ve binlerce insan bunları
izliyor ve etkileniyor. Sohbet ettiğimiz Faslı arkadaşlar özellikle annelerin
hipnotize olmuş şekilde bu dizileri izlediğini söylüyorlar. Tanıdık bir durum
değil mi? Fes’teki medina’da dolaşırken
küçük bir atölyede son ses Kurtlar Vadisi izlediklerini gördüydük. Reklamlarda
genelde Türkiyeli oyunlar oynuyordu. Bunun dışında BİM, LC Waikiki gibi
markalar da hissedilebilir şekilde varlar. Türkiye ile Fas arasında iyi bağlar
kurulmuş olduğunu söyleyebilirim. Tanıştığımız bir Faslı arkadaş en büyük
hayalinin Türkiye’ye gitmek olduğunu söyledi. Üstelik uzun süredir kendi
kendine youtube’tan video izleyerek dil öğreniyormuş. Bize bir de birkaç Türkçe
şarkı söyledi J
1 Fas-Türkiye. Türkiye ile Fas birbirlerine mesafe olarak çok uzak olsalar da cidden
birbirlerine kültürel olarak çok benziyorlar. Fas’ta da bir yanda modern bir
hayat süren insanlar, diğer yanda geleneklerini sürdürmeye çalışan insanlar
var. Ülke gittikçe gelişiyor ve Türkiye ile ilişkilerini güçlendiriyor. Sonuç
olarak bu güzel ülkeyi keşfetmenizi tavsiye ederim.
1 Eksik kalan. Çöl Turu. Atlas Dağları. Kuzey Fas. Fas’a giden herkesin yaptığı bir şeyi yapamadık.
Çöl Turu! Hava sıcaklıkları bizi ciddi şekilde caydırdı. Oradaki arkadaşlardan
aldığımız bilgilere göre Kasım Nisan arası bu tür turları yapmak için en güzel
zamanmış. Fas’ın güneyinde, Berberilerin topraklarında keşfedilebilecek çok
güzel yerler var. Hala çölde, yapay ışık kaynaklarının hiç olmadığı yerlerde
yıldızları gözlemlemeyi hayal ediyorum. Bir de bir gün Fas’ın Kuzeyini, yani
Akdeniz kıyılarını keşfetmek için dönmek isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder